23 Aralık 2009 Çarşamba

Dünya'nın içinden

Ne bir söz söylemek istiyorum ne de işitmek. Ne akıla ihtiyacım var ne de ne yapacağımı söyleyen birine. İşte tam bu hislere hakim olduğumda ya da bu hisler bana hakim olduğunda istemediğim her şey yeniden önümde beliriyor. Ya da oldukları -belki her zaman oradalar- yerde gözüme ilişiyorlar. Ben farkına varıyorum. Uzun süren yolculuklar yapıp uzunca süre dünyanın ayaklarımın altında kaydığını hissetmek istiyorum. Sadece arada başka insanların yaşam kesitlerine dokunmak, tatmak ama hiçbirine dahil olmamak.  Rüzgarın soğuk ürpertici dokunuşunu şiddeti ile -özgürlüğü- hissetmek. 

Gözlerim açıkken istediklerim bana uzak lâkin kapattığımda bir o kadar da yakınlar. Mimarının kendimizden başkası olmadığı iç dünyamızda sadece başkalarına küçük dokunuşlara izin veriyoruz. Dokunuyorlar, bir heyecan kaplıyor ilk başta. Bir gün farkına varıyorsunuz, unutuyor, bu nereden çıktı diyorsunuz. Kendi iç dünyanıza yabancı olmuşsunuz. İşte o zaman nedensiz yere hissettiğiniz sıkıntılar, sindiremeden oraya konmuş parçalar sizin bilincinizin başkaları ile suç ortaklığı kurarak size musallat oluyor. Bir tümör gibi yayılmış sizin olanları başkalaştırmış her şey size yabancı olmuştur artık. İşte o noktada bir fikir geliyor. Yeni bir başlangıç yap. 

Tekrar, tekrar ve tekrar bu döngüyü yakalayacağınızı belki de unutarak belki de kendinizi kandırarak, yeniden bir çocuğun oyununa başlaması gibi heyecanla kuruyoruz iç dünyamızı. İşte bu noktada yaşama yeniden tutunuyoruz.

22 Aralık 2009 Salı

Zor

Bazen değer verdiğim insanların zor durumda olduklarını düşünürüm. Çoğu zaman bu bana acı verir, ama hemen sonrasında kendi bulunduğum durumu gözümün önüne getiririm. Aciz olduğum gerçeği karanlıktaki tek parlak noktaymışçasına gözümü kamaştırır, boğazımda bir yumru oluşturur. Kapalı gözlerimin kenarından bir serinlik yüzümden aşağı süzülür. Yüreğim yanar, ağırlaşır; görüntüler donuklaşır; kendimi feda edercesine, acizliğime meydan okurcasına bir adım atarım. Daha sonra bir adım daha, derken yürümeye ardındanda koşmaya başlarım. Ufukta gördüğüm ateştir ve orada kimse yoktur, yanacağımı bile bile ilerlerim. İlerledikçe ateşin beni yakmadığını hissederim daha da ileriye gittiğimde orada güzel bir yüz, gözleri bana dönük gülümsercesine bakarken, hemen yanımdaymış gibi hissetmeme rağmen çok uzakta olduğunu anlarım. O an gözümü sıkıca kapatırım, gözümü açtığımda ıslak gözlerle ışığa bakarken bulurum kendimi.

21 Aralık 2009 Pazartesi

Neredeyim?

Bazen düşünürüm neredeyim diye. Etrafıma bakarım, hergün bulunduğum yer gözüme farklı gelir. İçimi bir coşku kaplar, gözlerimin ışıldadığını yüreğimin ısındığını hissederim. Bu hisler o kadar yoğundur ki. Bulunduğum bu yerin neresi olduğunu bilmek isterim ama çok da sorgulamam, mutluyumdur o an. Kim olduğunu bildiğim insanların yanına giderim, onların da benim gibi olacağını düşünürüm, ama yanlarına gittiğimde onların bulunduğu ruh hâli beni sarar; coşku, ışıltı, sıcaklık yok olur, ne yapacağım diye düşürken bulurum. Başkalarının sorunlarını kendi sorunum gibi kabul etmiş, kendimi bu sorunlar çıkmazını çözmeye çalışırken bulurum, yine bakarım etrafıma 'Neredeyim Ben?' diye sorarım, ama sorun o kadar fazladır ki nerede olduğumu irdelememe zaman yoktur, çok fazla düşünmem bu konu üzerine sorunlara çözüm ararım.

İlginç Bir Tesadüf

Blog oluşturup, blog yazmak hep aklımda olan bir şeydi fakat bugün bu saatte mümkün oldu ve bugün blog oluştururken ilginç bir tesadüfle karşılaştım. Şuan Requiem For a Dream'ın müziğini dinlemekteyim ve birkaç dakika önce blog adı düşünüyordum, ve sonra 'sonpiyon' aklıma geldi fakat 'sonpiyon' yazdığımda bir blok olduğunu gördüm girip baktım ve 'Bir Rüya İçin Ağıt' yazıyordu, bu tesadüf ne anlama geliyor bilmiyorum ama beni şaşırttı.
Yazacaklarımın içeriği şuan için belirsiz, ama birçok konuya özellikle insan davranış ve duygularına değineceğim, belkide yaşadığım olaylar karşısında hissettiklerimden bahsedeceğim. Ama şuna eminim bir yazdığımı bir sonraki yazdığımla çürüteceğim, yazacağım, yeniden yazacağım...
<_script><_script>